Değişen hayat standartları evliliklerin yapısını da değişse de, eski zamanlarda geçerliliği olan bazı aile yapılarında halen devam eden ataerkil aile yapısının yerini günümüzün kadın ve erkeğin eşit basamaklarda durduğu aile için konularda sorunlar tek başına erkeğin sırtında olmayıp eşlerin birlikte üstlendiği, ortak kararlarla hayatı paylaştıkları yük anlayışı evlilikler de çoğalsa da belli oranda evliliklerde yaşanan sorunların genel konu başlıkları çok fazla değişmedi. Her dönemin evlilik sorunlarında ortak konular vardır. Örneğin gelin kayın valide sorunları kadın ya da erkek fark etmeyen eşlerden birinin ailesinden kopamayıp kendi yuvasını kurmakta zorlanması, aldatma, şiddet, yanlış iletişim teknikleri kullanmak hemen hemen her devrin ve her evin mutlak sorunudur.
Bu yaşanan durumların haricinde ebeveynlerin çocuk yetiştirme tarzlarının farklılıkları, maddi konularda yaşanan zorluklar, para harcama alışkanlıklar zevklerin farklı olması ve gibi ya da kişisel bakım anlayışı gibi faktörlerin farklılıkları da evliliklerde sık sorun yaşanan sorunlardandır. Tüm bu transparanlığa eklenebilecek yapılabilecek diğer genel başlıkların yanı sıra, günümüzde, eski nesil evliliklerden farklı olarak daha çok günümüz evliliklerine özgü ve evlilikleri çok fazla etkileyen yeni bir konu ortaya çıkmaya başladı… Günümüzün, maddi bağımsızlığına sahip bayanların evlilik içerisindeki döngüye ait izler taşıyan “Ben kendimi ezdirmem kusura bakma” cümlesini neredeyse tanışma cümlesi olarak ilan etmiş dominant kadınlardır…
Günümüz evliliklerinin yeni başlıklarından biri olan bu mesele; aslında kaynağı itibariyle pek de yeni sayılmamakla birlikte konuyu minimum seviyede değerlendirmek gerekirse nedenleri aile yapıları, gerek baskın karakter olan kişinin bakış açısı, gerekse de bu baskın karakter karşısında ne yapacağını bilemeyen tarafından da düşüncelerini değerlendirmek gerekir.
Öncelikli olarak sorunun kaynağı yani; neden günümüz kadınlarının zırh alıp kuşanmaya ve ellerine silah almaya ihtiyaç duyduklarına bakarsak, bu noktada ebeveynlerinin evliliklerine bakmakta fayda olacağını düşünüyorum…
Bu süreçte; Büyüklerimizin yani bizden önceki neslin evliliklerinde var olan kadınların, evlilik içeresindeki duruşlarına bakmak gerekirse maalesef genelde mutsuz kadınları görmekteyiz.
Bir çok kadın evliliklerinde eş seçimlerini kendileri yapamamış, babalarının yani kendileri adına karar veren bir erkeğin “tamam” demesiyle bir anda kendilerini hiç tanımadıkları bir erkeğin evinde bulmuşlar. Dolayısıyla ümit etmek, sevmek ve hatta sevilmek gibi bir beklentileri olmamış kesinlikli olmamış… “Uçsuz bucakmış bir denizde Ne çıkarsa bahtıma” anlayışıyla başlayan evliliklerin sonucunda, bir çoğu mutsuz evlilikler kurmuş ve hatta şiddete maruz kalmadılarsa kendilerini talihli saymışlardır.. Şanslı olanlar ise; eşlerini tanıyarak, severek seçmişlerdir.. Ancak elbette bu tanışma dönemi günümüzün flört anlayışından çok uzak olmakla birlikte Kaçamak, dar vakitlerde görüşmeler, herkesin iyi yönlerini ön plana çıkarttığı, kısıtlı konuşmalar olmuştur. Çoğunlukla babanın otoritesinden uzaklaşma sevgi saygı anlayışını müstakbel eş üzerinde yürütülen başarılı imzalar sonrasında ise, kişilerin gerçek kişiliklerle birlikte, bir arada yaşamanın zorluklarıyla yüzleşme vakti gelip bazen de sonu boşanma avukatı bürolarında bitmiştir.
Bu tarz evliliklerin günümüz dominant kadınları üzerindeki etkisine gelecek olursak . Baba profilinin bir yerden sonra “baba” kavramının erkek davranışı modellemesiyle birleşmesi sonucu, anneyi ezer tavrı özellikle kız çocuklarında bir isyanla birlikte yanlış algı geliştirmiş olup İçten içe erkeğin her daim kadını ezdiği, kadının bu davranışlara hep mecbur bırakıldığı yapılan her şeye katlanmak zorunda yönünde bir inanma duygusu oluşturmuştur…
Bu davranış sadece erkeklerin kadınları ezmesiyle değil Bazı kadınlarında eşlerini herkesin yanında azarlaması farklı bir algı yaratmaktadır.
Bakıyorsun Adam Eğitimli Kadının belli bir eğitim seviyesi yok ama kadın hem adamın parasını yiyor hem de adamı herkesin içinde azarlıyor…
Böyle durumlarda genelde Annesini koruyamayan bu kız çocuklarının ruhunda. İlk öğrendiği annenin mutsuzluğu, ezberlediği ilk cümle ise; “Ben kendimi kimseye ezdirmeyeceğim” olmuştur.
Tam tersi aile yapılarında büyüyüp de yine baskın davranışları olan kadınlar yok mu, elbette ki var…
Aslına Bakılırsa Aşırı ters uçlarda aynı davranış şekilleriyle sonuçlanan davranışlardan biri de Alkolik ebeveynlerin birçoğunun, çocuklarının da alkolik olabildiği gibi… Annenin aşırı baskın, dominant karakterde olması kimi kız çocuklarını aşırı içine kapanık, ürkek yaparken, kimi kız çocuklarının da aynı şekilde dominant yetişmesine sebep olmaktadır. Çünkü annenin babaya karşı davranışları, kadının erkeğe davranması gereken tavırlar öğretisiyle şekillendirir davranışlar…
İşte bu sebeplerden dolayı ailelerin çocuklarını yetiştirirken psikolojisini korumak için, yalnızca çocukların yanında kavga etmemesi yeterli olmayacaktır. Çocuğun ebeveynlerin ilişkisindeki gözlemleri ve yorumları, onun nasıl biri olacağını da şekillendirir, kendi kuracağı aile modelini de etkisi olacaktır.
Sürekli mutsuz, ezilen bir anneyi görmek de, dominant, baskıcı bir anneyi model almak da, kız çocuğunun nasıl bir kadın olacağını, erkek çocuğunun nasıl bir koca olup, nasıl bir eş seçeceğini belirleyecektir.
Çocukların gelişiminde Ailelerin etkisini bir yana bırakırsak, günümüzde kadınlar kendi içlerinde bile anne olma isteği iç güdüsüyle yaşarlar ve kendi annelerinden farklı olma isteği içinde yaşarlar… Belki de klasik bir model olmaktan çıkmak isteğidir. Artık daha büyük bir % demiz en azından büyük şehirlerde, çalışan, kendi paramızı kazanan kadınlar olduk… Kendimize, sosyalleşmeye çok daha fazla önem vermeye başladık Çalışıyorum arabamı da alırım evimi de alırım mantığında olmaya başladı…
İnsanlar Etraftan önce kendisi için yaşıyor hayattan daha çok şey bekliyoruz belki de… İş çıkışı biz de arkadaşlarımızla buluşup stres atıyor, eskiden sadece erkeklerin olan iş dünyasında en zirveye tırmanma konusunda iddiamızı ortaya koymaya başlıyor.. Çocuk da yapıp bakıyoruz, kariyerimize de önem veriyoruz Boşuna denmemiş Çocukta yaparım kariyer de…
Geri geliyor Bazen ben bunu yapıyorum Örneğin; Geçen Gün; Ataşehir’de açılan Dans kursundan çıkıp, eski arkadaşlarımızla yemeğe gittiğim gibi…. Bu anlamda inanılmaz bir değişim hatta bu davranışla devrim var kadının dünyasında. Belki erkek dünyası bizim için yeni olan bu devrimin olgularından zaten faydalanıyor olduğu için kendi adlarına çok şey değiştirmeye gerek duymadı belki de…
Ama biz kadınlara biraz alan açtılar. Kadınların devrimi büyük bir güç oldu ve yaşam kalitesini yükseltti bence… Ama her güç gibi kötüye kullanıldığında maalesef geri dönülmez zararlar vermeye başladı…
Günümüz kadınları da elde ettikleri bu güçle çoğu zaman ezilmemek adına ezmeye durumuna vardırabiliyorlar…
Yani bir atasözünde dendiği gibi kantarın topuzu kaçıyor zaman zaman ☹ Öncelikle olarak kendinize şunu sorun eşiniz sizi ezmek isteyen bir karaktere sahip mi? Belki babanız, hatta onun babası kendi eşlerini ezmeye çalışıyorlardı. Belki hiçbir konuda kadınların fikrini almıyor, hatta sürekli bir otoriter yapıdaydı…
İyi de sizin eşinizin yapısı bu değilken, sürekli tetikte olmak neden? Niye bu eziyet…
Size ve sizin kişiliğinize saldıran yoksa niye sürekli savunma yapısı yaratmanız neden?Sürekli tetikte olmak kişilerde bir müddet sonra saldırıya dönüşmeye başlıyor… Gerçekten ihtiyaç yoksa kalkanları kuşanmak neden?
Bırakalım elimizdekileri savunma araçları yaşananlar karşısında karşı karşıya değil de yan yana dursak hiçte fena olmaz sizce?
Kadın ya da erkek bir tarafın dominant davrandığı eşlerin eşit hizada durmadığı evliliklerin huzur süresi ve bastırılan eşin tahammül süresine bağlı olarak ortaya çıkıyor.. Aslında bazen ezilen kadar mutsuz ve tatminsiz oluyor. Çünkü beklentiler karşılanmıyor, saygı ve sevgi dışarıda kalıyor.
Konumuz dominant kadınlar olduğundan öncelikli olarak kadınlar açısından incelersek durumu….
“Aşkın doğasında hayranlık vardır. İnsanlar bir yönüyle hayran oldukları, hatta hayran oldukları konuda kendilerinden daha iyi olduğunu düşündükleri insana aşk duyarlar. “Neden” sorusuna verilen cevaplarda hep güçlü yönler sıralanır. “Aşığım, seviyorum çünkü çok zeki, çok başarılı, çok yakışıklı, çok karizmatik gibi gibi…
Fakat birliktelik kurulup da yönetmeye başladığınızda önce o çoklar silinmeye başlar… Çünkü yönetebildiğiniz, sürekli programladığımız her daim sizin izninize bağlı bir erkek, “çok akıllı”, “çok başarılı”, “çok bilmem ne “olamaz artık. Olsa olsa akıllıdır, başarılıdır ama sizin kadar değildir. Zamanla hayranlık azalır, kadın erkek ilişkisinin yerini anne-çocuk ilişkisi almaya başlar. Çünkü baskın kadın yönetmektedir.
“ Aşk duygusunun yerini yavaş yavaş beğenmemezlik, memnuniyetsizlik sonrasında da saygı azalmaya başlar. Sorsanız “ben olmasam o hiç bir şeyi tek başına yapamaz durumuna kadar varır…
Sanki erkeğin evlilikten önceki tüm hayatı eksikti, başarısızdı. Kadın olmasa erkek ne iş ilişkilerini sağlıklı götürebilecek, ne ailesiyle ilişkilerini dengede tutabilecek herkesin elinde oyuncak olacak sanki…
Hele bir de üzerine bazı kısıtlamalar başlayınca. Aslında kısıtlamaların altında genelde korku ve kendine güvensizlik yatmaktadır. Erkek arkadaşlarla arada sırada bir toplanılan gecelere engeller başlar çünkü bekar arkadaşlar tehlikelidir. Aile ziyaretlerine tek başına gidilmez. Allah korusun ailesi eşini doldurabilir. İş seyahatlerinde nerede kalacağı, kiminle gideceği denetlenmeye başlar Cümle alem evli olduğunu bilsin diye spor salonuna ancak beraber gidilir. Erkeğin fikri kesinlikle olmaz, ancak birilerinin dolduruşuna gelmiştir, dolayısıyla çevresi denetlenir. Listeler böyle sürüp gider. Bu kısıtlamalar altında erkeğin hali vahim ama kocasına çocuğu gibi davranan hiçbir kadının da mutlu olduğunu görmedim henüz. Çünkü aşkın başında kadının yerleştirdiği çoktan sonra gelen olumlu sıfatlar artık “çok beceriksiz”, “çok mantıksız”, “çok yanlışlara dönmüştür…
Aşkın içinde var olan övgüler laf sokmalara dönüşünce de aşk uçup gider…
Çünkü her kadın güçlü bir erkek ister aslında. Zor durumlarda çözüm yaratabileceğine güvendiği, kendisi tıkandığında yolunu açabilecek, kendisini koruyup kollayabileceğine güvendiği, kaybetme tedirginliğiyle sarmak istediği erkek ister… Dominant kadınların ideal eş tariflerine kulak verdiğinizde genelde cevap hep diş geçiremeyeceği erkektir. Çünkü hayatla didişmekten hep öncü kuvvet olmaktan yorgundur aslında… Biri kontrolü ele alsa da bir dinlense ister aslında…
Erkeklere gelince aslında ilk çağlardan beri erkek profiline bakarak başlamak lazım belki de… Mağara dönemlerinde bile erkek avlanmaya çıkarmış, kadınlar ise mağara civarında yaşarken. Sonrasında erkekler savaşa gidermiş yeni topraklar fethetmek, ailelerinin güvenliğini sağlamak için. Sonra “şövalyelik” kavramı çıkmış ortaya çıkmaya başlamış Bir çok masalda prensesleri ejderhalardan, kuleye kapatan kötü kalpli cadılardan hastalıklardan ve belirtilerinden kurtaran şövalyeler anlatılmaktadır halen… Hiçbir masalda prensesin şövalyeye kendisini nasıl kurtaracağını anlattığını duydunuz mu hiç ? Prensesler kurtarılmayı beklerken sessizce gözyaşı döker, prens kendi imkanlarıyla ejderhayı alt eder ve sonunda prenses kahraman şövalyesine aşık olur. Elbette hiçbir kadının hayatı başkasının kendisini kurtarmasına bağlı, aciz yaşamasından bahsetmiyorum bile… Ama erkek psikolojisine bakarsak, kadını korumak kollamak, eşi için bir şeyler yapmak doğalarında vardır…
Günümüze dönersek, çoğu erkek artık babasını rol model almamaya başladı… Çünkü onlar da erkek egemen evliliklerin annelerini ne denli mutsuz ettiğini görmüş ve bundan ders çıkartmışlardır. Zaten evlendikleri kadınlar da annelerine pek benzemiyordur… Daha bağımsız ayakları üzerinde duran, kariyere öncelik veren güçlü kadınlar eşleri olarak… Erkek zaten ezebileceği değil, başarısından gurur duyacağı kadını seçmiştir kendine eş olarak. Bu sebeplerle hayran olmuş, adı aşk olmuştur zaten…
Sonra hayat başlıyor. Kadında hayran olduğu güç bir dönem sonra ezici bir şekilde hissettirmeye başlıyor kendini… Erkekler kadınlar gibi değil çoğu erkek bıçak kemiğe dayanmadıkça her mutsuzluğu dile getirmemeye başlıyor hemen… Evde tartışma veya huzursuzluk olmaması arzusu, onları zaman zaman sorunları ertelemeye başlıyor. Fakat bir dönem sonra eşinin dominant davranışları karşısında rahatsız olmaya başlayan erkekler farklı tepkiler vermeye başlıyor bu bazen tedavisi mümkün olan öfke nöbetleri gibi isyanlar başlıyor ki bu evde sürekli tartışma ve huzursuzluk anlamına geliyor ve şiddetli geçimsizlikle sonuçlanmaya başlıyor.
İlk Yorumu Siz Yapın